7 Ağustos 2014 Perşembe

TATAR SALİM - ATAŞEHİR

Ataşehir son birkaç yılda üst üste açılan yeni mekanlar ile çehre değiştirdi. Şu anda etten balığa aradığınızı bulamayacağınız bir çeşit olamaz. En iyi balıkçılar, kebapçılar, etçiler sırasıyla burada şube açtılar. Şube açmayan, doğrudan burada kurulan yerler de mevcut ve genelde şubesiz olan yerler daha iyi oluyor. İşte Vedat Milor'un da gözünden kaçmayan mekanlardan biri de dönerci Tatar Salim. Burayı bana programı izleyen eşim önerdi, birlikte gidip keşfettik, akşam 20:00'de son döneri yedik, koskoca döner bitti. Sonraları öğlenleri de zaman zaman gelip denedim, her seferinde enfes dönerine bayıldım. Eti o kadar güzel ki yemeye doyamıyorsunuz. Ana yemek olarak sadece döner var. Odun ateşinde pişen enfes döneri harika bir lavaş ile getiriyorlar. Döner istediğinizde yanında narlı salata, patates kızartması ve lavaş geliyor. Bir de sakın es geçmeyin, Silivri yoğurdundan imal harika ayranları mevcut. Yemeğin üstüne gelen havuç dilim baklava ile mutluluk hormonu zirve yaparak ayrılabilirsiniz. 1 porsiyon döner, ayran ve tatlı için 30 lira kadar hesap geliyor. Bu lezzet için bedava sayılır, bu nedenle öğle yemeklerinde önünde uzun kuyruk oluşuyor. EAT RESPONSIBLY

TAÇ BALIK - ÇUBUKLU

Senelerdir gittiğimiz, her gittiğimizde aynı kalite ve lezzeti bulduğumuz balıkçılardan biri; TAÇ. Aslında İstanbul'da kazık yemeden gidilecek balıkçı bulmak çok zor ama Taç yerine ve kalitesine göre aşırı pahalı sayılamayacağından sık sık gittiğimiz bir mekan. Mekanın en güzel yanı yeri. Çubuklu sahilde daha doğrusu tüm Boğaz'da denize karşı oturup balık yemenin, rakı yudumlamanın keyfi dünyanın neresinde vardır bilemiyorum, benim hayatta en zevk aldığım ve karşılığında verdiğim paraya acımadığım yemek Boğaz'da yenen balıktır. Taç'ta bunların içinde fiyat / performans olarak en iyilerindendir. Taç'ın lezzetlerine gelirsek; balık çeşidi genelde tatmin edici. Yazın sardalya dahi getiriyorlar. Mevsiminde bulamayacağınız balık yok. Palamutu, ki ben çok sevmem, mevsiminde ızgarada enfes yapıyorlar. Bir sefer dülger hazırladılar ki yediğim en iyi dülger burada yediğimdi sanırım. Fakat esas farklı lezzetleri ara sıcakları. Balık kokoreç, karidesli ıspanaklı mantı, deniz mahsülleri fettucine, kalamar ızgara, beğendili balık mutlaka denenmesi gereken lezzetler. Benim gibi sade ve ızgara balık sevenin bile bir kez dahi olsa denemesi gerek. Tersten gidiyoruz ama salatayı da çok iyi yapıyorlar. Balıkçıda salata benim için çok önemlidir. Burada roka salatası çok güzel hazırlanıyor, zeytinyağları 1. sınıf. 2 hafta önce son gittiğimizde verdikleri kavun ve peynir ise uzun süredir dışarıda yediklerimin en iyisiydi, rakı tüketimimiz onlar yüzünden arttı. İlk kez gidecekler için mekanın 100 TL karşılığında fiks menüsü oluyor. Tavsiye ederim, herşeyden biraz deneme fırsatınız olur. Fiks menü almazsanız da adambaşı yaklaşık 100 TL verirsiniz. İçki almıyorsanız 60 - 70 TL tutar. Boğaz'da bu fiyata bu kadar kaliteli çok balıkçı yok artık. EAT RESPONSIBLY.

18 Nisan 2014 Cuma

KÖŞEBAŞI - CADDEBOSTAN



Aylardır yazamadım. Bunun bir sebebi aşırı yoğunluk bir sebebi ise teknoljik özürlülük. Bir takipçim bana teknoloji danışmanlığı vermezse halim harap. Bu yazıdan sonra da 1 yıl daha kendi blogum ile bağlantım kopabilir.

Bu kadar uzun yazmayınca nereden başlayacağımı da bilemedim. En sondan geriye doğru gitmekte fayda var. O sebeple uzun süredir gittiğimiz Caddebostan Köşebaşı’nı yazmaya karar verdim. Aslında kebapçı yazmayı çok sevmiyorum ama burada mekanın yerini de çok sevmem yazma ihtiyacını oluşturdu.

Başlangıçlardan başlarsak çiğ köftesi çok güzel, özellikle alkol alacaksanız mutlaka çiğ köfte ile başlayın derim. Masaya ilk getirdikleri tulum peyniri de enfes, her kebapçı bu peynire özenmiyor, daha çok mecburiyet gibi değerlendiriyor. Köşebaşı’nda ise tulum peyniri varken beyaz peynire gerek kalmıyor. Humus vasat pastırma ile lezzetleniyor belki de ben humus sevmiyorum ve bana her humus vasat geliyor, içli köfte idare eder, lahmacun güzel; ama hiçbiri olmazsa olmaz değil.

Peki gidince yemeden dönmememiz gereken ne var derseniz eti çok güzel terbiye ettikleri için şişten ali nazik ve şaşlık derim. Her ikisi de gerçekten çok lezzetli, mideyi hiç rahatsız etmiyor.

Eleştirim ise tatlılara, kaç kez gittiysek farklı tatlı denedik, ne tatlısı denesek beğenmedik. Tatlılar sanki biraz daha özen istiyor gibi.

Hesap ortalama adambaşı 75 lira geliyor, tabi 1-2 kadeh içkili fiyat bu. Her zaman söylediğim gibi oturup 2 kişi 1 büyük içiyorsanız adambaşı 75 lira zor gelir. Ama güzel havalarda önündeki bahçede bir Cumartesi akşamı geleni geçeni seyrederek yemek yemek çok keyifli, mutlaka öneririm.

Afiyet Olsun. EAT RESPONSIBLY

23 Ocak 2013 Çarşamba

LOKANDA PESKARIJA DUBROVNIK

Kurban Bayram'ında bir Türk geleneği olarak Dubrovnik'teydik. Uzun süredir siteye giremeyince bu yazı 3 ay sonraya kaldı. Geç olsun güç olmasın.

Dubrovnik anlatılanlar kadar güzelmiş gerçekten. Sırp bombardımanına inat yeniden ayağa kalkıp açık hava müzesi. Mutfağı ise Akdeniz mutfağı. Deniz mahsulleri, zeytinyağı, pizza ve makarna çeşitlerinin en iyi örneklerini bulmak mümkün.

Lokanda Peskarija limanda denize sıfır harika bir mekan. Teklifsiz, samimi ve uygun fiyatlı. Muhteşem deniz ürünleri yapıyorlar. Balığın çiftliğini zinhar ağzıma koymam ancak midye ve karides çiftlikleri ile dolu Hırvatistan'da lezzet sorunu yaşamadım.

Lokanda'da kocaman tencerelerde midye, kalamar, karides gibi deniz ürünleri yapıyorlar, bir de deniz mahsullü risotto yapıyorlar ki risotto sevmeyen ben bile bayıldım. 3 gün boyunca karides, kalamar ve midye yemekten son gün alerjiden kızardım sonunda.

Yolu Dubrovnik'e düşenler, ki her Türk Dubrovnik'i görecektir, burayı sakın kaçırmasın. Şarapla pişen midyeye limonu sıkıp sıkıp yemenin tadına varın zira tadımlık değil doyumluk, bir tencere. Jumbo karidesler sulu sulu ve belli belirsiz karides tadını bastırmayan bir sos ile geliyor, özellikle kafasını hüplete hüplete yemenin tadını anlatmak zor. Yanında güzel Hırvat şaraplarını sakın es geçmeyin, özellikle Dubrovnik'in yerel şaraplarını beyaz için öneriyorum. Bir akşam da yerel bira ile kalamar deneyin, o da kaçırılmaması gereken bir lezzet.

1 tencere midye ya da karides 10 avro, bizde olsa 5 katına zor yersin. Ucuz bulup benim gibi abanmayın, EAT RESPONSIBLY yazıyorum ama kendim uygulayamıyorum.

 yine de EAT RESPONSIBLY

OYMAAĞAÇ KEBABI VEZİRKÖPRÜ

Teknoloji özürlü bir insanın teknoloji ile mücadelesi sonucu senede bir yazı yazabiliyorum. Buna rağmen Mayıstan bu yana blogdaki eski yazılarımı 100.000 kişinin görüntülediğini görünce azimle girmeyi başardım. Bir daha ne zaman girerim bir fikrim yok. Bekleyen yazı sayısı ise en az 20.


Güzel bir Eylül günü mecburen bulunduğumuz Samsun Vezirköprü’de Oymaağaç kebabı yemek için yollara düştük. Dar bir yoldan 5 kilometre gidilerek ulaşılan bir köy burası. Çevirme kuzusu meşhurmuş, en meşhuru da Hacı Dayı isimli bir vatandaş.

Hacı Dayı dediğimiz mekan, lokanta filan değil yanlış anlaşılma olmasın. Hacı Ağbi evinin önüne bir masa koymuş upuzun, yanına bir semaver ve 10 tane sandalye, bu kadar. Evin altındaki odayı da çevirme için ayarlamış, üst üste 3-4 tane kuzuyu aynı anda çevirme yapabiliyor.
Girdiğimizde bizi, tombik bulduğu beni özellikle, hemen kendisinin cehennem dediği çevirme odasına soktu, elimize bir köy ekmeği verdi, et hazır olmadan önce şu yağa tirit banın dedi. Arkadaşım neden zararlı herşey böyle lezzetli olmak zorunda. Sonra kolesterol 260 oldu, olur tabi.

Ardından kağıt üzerinde kebap geliyor, lokum kıvamında, hayvanların ufaklığından belliydi zaten böyle bir lezzet patlaması yaşayacağımız. 4 yaşındaki oğlum bile bayılıyor ete, lokum yer gibi götürüyor etleri. Yanında Hacı’nın kırarark verdiği soğan, yandaki bahçeden o anda koparılan taptaze biber ve domates, bu kadar. Lezzeti o kadar meşhur olmuş ki Ankara’dan gelen var, inanması zor.

Fiyatı yazacağım ama inandırıcılığımı kaybetmekten korkuyorum. 5 kişilik kebap 50 lira. Üstüne de bir semaver çay.

Yolunuz düşer mi bilemem, İstanbul’dan Samsun'a giderken Havza’dan Vezirköprü’ye sapacaksınız. Nasıl bir yolsa artık, düşerse uğrayın sonra da gölde gezinti yaparsınız.

EAT RESPONSIBLY. (Türkçesi bütün kuzuyu yemeğe kalkmayın)


3 Mayıs 2012 Perşembe

İBRAHİM USTA’NIN YERİ – URLA


1 Yıllık bir teknoloji özründen sonra dağlar gibi biriken lezzet yazılarımla geri dönüyorum. Yazısı hazır o kadar çok yer var ki nereden başlayacağımı bilemiyorum. Ama en iyi dönerciler listemde en üstte bulunan Urla’daki İbrahim Usta’yı Urla’yı korkunç özlemiş olmam bakımından da yazmayı tercih ediyorum.

Urla merkezde otobandan meydana gidilen yolda sağda bir dönerci büfesidir İbrahim Usta. Şimdilerde bizim daha çok tercih ettiğimiz 2.şubesini ise Urla AVM içinde açtı, esasında eski büfe daha sevimli ama araba park yeri yüzünden yeni yere gidiyoruz. Aşağıdaki fotoğraf ise ilk şube. 1991 öncesi ise el tezgahında satıyormuş İbrahim Usta.


Dönerini özel yapan Urla’nın meşhur eti, kömürde pişmesi ve ustanın eli. Geçtiğimiz hafta Kastamonu’da Milor’dan 5 yıldız alan dönercide döner yedik, o da güzeldive onu da yazacağım ama İbrahim Usta’nın döneri hakikaten enfes ve bir adım önde. Öyle ki ben asla iskender yemiyorum, üzerine çok az kızdırılmış tereyağı ile sade döner tercih ediyorum. Mis gibi kömür kokusu ile enfes döner muhteşem oluyor. Sanırım dönercilerin tadını bozmaması için şubeleşmemesi ya da en azından şube sayısına dikkat etmeleri gerekiyor.

İbrahim Usta’da dönerin porsiyonu 11 lira, köfte 9 lira ki onu da bir tadın derim. Pide, lahmacun, diğer ızgaralar ve kiremitte köfte de mevcut. Afiyet Olsun. (İbrahim Usta'nın Yeri : 0232 754 44 33)

16 Haziran 2011 Perşembe

BALIKÇI SABAHATTİN – AHIRKAPI


Çok uzun bir aradan sonra tekrar merhaba. Gece gece canım balık çekti, aklıma da 2 hafta önce gittiğimiz Balıkçı Sabahattin geldi, yazılarıma kaldığım yerden devam ediyorum.

Şu İstanbul denen şehir öyle bir yer ki hergün yeni bir güzellik, yeni bir lezzet, yeni bir süpriz ile karşına çıkabilir. Yıllardır adını duyup gitmediğim Balıkçı Sabahattin de öylesine güzel bir süpriz oldu bana.

Ahırkapı’da sahilden içeri girdiğinizde hemen ilk sokak üzerinde, Armada Otel’in bahçesinde konumlanmış harika bir lezzet merkezi Balıkçı Sabahattin. Güzel havalarda harika bir bahçesi, serin zamanlarda ise çok sıcak bir ortam sunan 3 katlı bir binada hizmet veriyor. Biz en üst katta özel bir odada yemek yemeyi tercih ettik. Odadan manzara görünmesi, havadar olması bir yana babaannemin evindeki cam sisteminin değişmeden kullanılması beni çocukluğuma geri götürdü.

Gelelim hala ağzımı sulandıran lezzetlerine. Bize sunulan meze tepsisinin aşağı yukarı tamamını aldık, dolayısıyla yapacağım analiz oldukça kapsamlı olacaktır.

İlk ve yemeden asla ölünmyecek lezzet midyeli pilav. Aman Allah! Lezzet bombası. Midye için geberen bir İzmirli’nin nefsiyle mücadele anı. Ben en son tabağı küçük çatalla sıyırırken garson önümden tabağı kaldırdı, bir tane daha ister misiniz diye sordu ister istemez.

Lakerdayı atlamamak gerek. Gerçekten çok başarılı ve atlanmaması gereken bir lezzet. Daha iyisini tattım ama bu da iyiler arasına rahat girebilecek bir lakerda.

Deniz börülcesini atlarsam arkamdan ağlar, İstanbul’da yediğim en iyi deniz börülcesiydi. İzmir’de yediklerimi katarsam en iyiler arasında ama en iyi değil. Yine de bir Giritli’yi tatmin edecek seviyede.

Beyaz peynire çok önem verdiğimi biliyorsunuz. Rakı açtığımızı belirtmeme gerek yok sanırım. Yanında gelen beyaz peynir çok güzeldi, umarım standartları budur. Zira beyaz peynir kötü ise rakı içmek zulüme dönebiliyor.

Artık ara sıcaklara geçelim. Yoksa yazı bitmeyecek. Kalamar, tereyağında karides ve fener kavurma geldi. Ayrı paragraf açarsam yazı gerçekten bitmeyecek ama kalamar tava diyorum, yerken acayip sesler çıkarttım yabancılara ayıp oldu diyorum, 1 de yetmez 2 tane istedik diyorum.

Balık olarak 2.5 kiloluk bir kalkan seçtik. Izgara yaptıralım dedik. Ara sıcaklar biterken şef geldi, arkadaşlar hayvan gibi yediniz, isterseniz size 2.5 kiloluk bütün kalkanı değil de herkese büyük bir parça düşecek kadar kalkan tava yapayım dedi. Hayvan gibi demedi, ben dediklerinden çıkarttım elbette. Tamam dedik, kalkan tavamız geldi, müthiş. Tava balık sevmeyen ben yumularak yedim, tazeliği bizim Kule’nin balıkları ile yarışır.

Tatlılara geçtik. Ben bu lezzetin üzerine tatlı yemesek mi derken her tatlıdan bir porsiyon söyledik. Kaymaklı kayısı, kaymaklı incir, dondurmalı irmik ve ayva tatlısı. Hepsi güzel ama her balıkçıdaki tavsiyemi yineliyorum; tatlı yameyin ki önceki muhteşem lezzetleri bastırmayın.

Fiyatlara gelince. Kesinlikle hesaplı. Ucuz demiyorum ama kalitesi ve ambiyansı düşünülünce daha ucuz olamaz. 6 kişi bu yazdıklarımı yedik, 1 şişe Sarafin şarap ve 3 küçük Tekirdağ rakı açtırdık, 560 lira hesap verdik. Daha azını beklemek insafsızlık olurdu.


Afiyet Olsun. EAT RESPONSIBLY.